Kuzeydoğu Anadolu Kesişim Faaliyeti

Kategori: Kesişim Noktaları, Projeler | Aralık 13, 2008
Kuzeydoğu Anadolu Kesişim Faaliyeti için yorumlar kapalı
Efsane 41N 41E Noktası

06-13 Aralık 2008

40N 36E

6 Aralık 2008 Cumartesi

Uzun kurban bayramı tatili bize yeni bir confluence projesi olanağı sundu. 8 gün boyunca Kuzey Doğu Türkiye’deki 12 kesişim noktasına ulaşmaya çalışacağız. Daha önceden yaptığımız uzun ve zorlu kesişim ekspedisyonları sayesinde tecrübemizi son derece arttırdık. Dolayısıyla, etkinliğimize hazırlanırken hiçbir detayı atlamadık. Dizüstü bilgisayarımıza noktalara en verimli yaklaşımı belirlemek üzere Google Earth veri tabanını yükledik ve çeşitli ölçeklerde yol haritalarını Google Earth’e oturttuk. Böylece internet olmadan da noktaya yaklaşımı üç boyutlu olarak etüd edebilecektik. Garmin CS-x GPS’imize yörenin topoğrafik görüntülerini ve takip edeceğimiz rotaları kaydettik. Ayrıca Google Map’den güncel köy yollarını temin ettik. Map Source yazılımı ile de GPS’te takip edeceğimiz rotalara kolaylıkla ulaşma imkanımız olacaktı. Arada sırada biraz hayal kırıklığı yaratsa da faydalı olduğuna inandığımız “Köy Köy Türkiye” karayolları kitabımızı da yanımıza aldık. 41N hattındaki kesişimler yoğun ve geçit vermez bitki örtüsüne sahip Karadeniz sahil kesiminde olduğundan bir budama makası ve de ne olur ne olmaz diye bir balta edindik. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyorduk. Telsizlerimizi, yedek bataryalarımızı, arabada ekipmanlarımızı şarj edebilmek için 220 V inverterimizi, zincirimizi, yedek benzin depomuzu, buz kazmalarımızı, kramponlar ve tüm kampçılık araç ve gereçlerimizi arabamıza yükledik. Son derece profesyonel bir şekilde yeni maceramıza başlamaya artık hazırdık.

16:36 civarı Ankara’dan yola çıktık. Yoğun şehir trafiğinden kurtulduktan sonra Yozgat’ta durup tandır kebabının tadına baktık. Kısa bir şehir gezisinin arkasından Akdağmadeni’ni geçip biraz ileride “Kayakışla-Taşpınar” sapağındaki benzin istasyonunda geceyi arabamızda geçirmeye karar verdik.

7 Aralık 2008 Pazar

Sabah istasyondan aldığımız bilgiler doğrultusunda ana yoldan biraz daha doğuya devam edip “Şehyşamil” sapağından kuzeye döndük. 24 km’lik bir yolculuk sonucu önce “Sulusaray” asfaltına oradan da sola dönerek sırasıyla “Selimiye-Alanyurt” ve “Uylubağı” köyüne döndük. Kısa bir sabah koşusuyla tarlaların üzerinden noktaya ulaştık. Noktanın dibinde her zamanki gibi bir yol varmış! Neyseki spor yapmayı seviyoruz! Dönüş için aynı kullanmaktansa “Sulusaray-Yeşilyurt-Çamlıbel” üzerinden doğuya D850 karayoluna ulaşarak “Sivas-Erzincan” yoluna bağlanmayı hedefledik. Sulusaray kasabasından geçerken 200 metre solumuzda “Sebastiapolis” tunç–antik yerleşimine ait buluntularının sergilendiği bir müze olduğunu öğrendik. Müze kapalıydı ama bahçedeki steller görülebiliyordu. Doğrusu ilginç bir tecrübe oldu.

40N 37E

7 Aralık 2008 Pazar

Sivas çevre yoluna girdikten sonra kısa bir tereddüt yaşadık. “Karaçayır” yoluna dönemiz gerekiyordu ancak ait herhangi bir sapak levhasına rastlayamadık. Erzincan çıkışındaki bir benzin istasyonundan aldığımız bilgi imdadımıza yetişti. Tarihi olarak çok yüksek değere sahip eski binaların süslediği meydana varıp kuzeye Karaçayır girdik. Google Earth’e göre buradan sonrası çok net gözüküyordu. Karaçayır’ı geçip “Çeltek” köyüne oradan da “Olukman” köyüne yönlendik. Nokta biraz daha ilerde sağımızdaki kayalık arazide göründü. Yolun kenarına arabamızı parkedip, tırmanışa başladık. Kevenlerin, berberislerin arasından bir ileri bir geri giderek hedefimize ulaştık. Noktanın manzarası harikaydı: söğüt ağaçları, karlı dağlar, dereler ve çamlarla örtülü büyük bir tepe.

Doğuya ilerledikçe hava şartları iyice sertleşiyordu. Buraya kadar gelip de Sivas’ı gezmemek görmemek olmaz! Şehir merkezine doğru ilerlerken, bulutların arasından sıyrılan güneş karlı dağların üzerinden içimizi ısıtıyordu.

40N 38E

07 Aralık 2008 Pazar

“Zara” sapağından “Suşehri” istikametine dönerek yükselmeye başladık. 2000 metre yükseklikteki geçitten sonra yol döne döne alçaldı. 1695 metre rakımda noktaya 1.13 km kala kenara çektik. Gecenin karanlığında etrafımızdaki dağlar oldukça yüksek ve korkutucu görünüyordu. Fırtına da arabamızı sallıyordu. Sabah erkenden hareket etmek üzere uyku tulumlarımızın içine gömüldük.

08 Aralık Pazartesi

“Ne kadar güzel bir yer burası!” Sözler dudaklarımızdan dökülüverdi. Yanımızda akan dereyi geçtik, noktaya doğru karlı arazinin üzerinden yükselmeye başladık. Az da olsa kendini gösteren güneş, ışıltılı dereler, yemyeşil çayırlar, alıç, söğüt, kavak ağaçları, berberis çalıları araziyi süslüyordu. Kesişimi bulduktan sonra manzaranın tadına vararak arabamıza döndük ve kuzeye doğru yola devam ettik.

40N 39E

8 Aralık 2008 Pazartesi

En zorlu kesişim noktalarını keşfetmek nedense hep bize kalıyor! Böyle sarp yörelerdeki kesişimleri bizim gibi delilerden sonra başkalarının ziyaret edeceğini de pek sanmıyoruz! Belki de “Degree Confluence” projesinin en gözü pek (deli) maceraperestleri biziz!

Yaptığımız etüd çalışmaları ve yolda aldığımız bilgiler sonucu noktaya yaklaşmak için “Ekecik” sapağından kuzeye döndük. Asfaltta kısa bir yolculuk sonucunda Ekecik kasabasına vardık. Kasabanın girişinden hemen sağa dönerek tırmanmaya devam ettik. Biraz sonra topoğrafya yükseldi ve dikleşti. Bölge oldukça karlıydı. Güney yüzleri temiz olan dağların kuzey yamaçlarında 20-30 cm kalınlığında kar vardı. Yaklaşık 2200 metrede düz bir platoya vardıktan hemen sonra yol önümüzdeki uçurumlu vadiye doğru korkutucu bir şekilde alçalmaya başladı. Virajlı yol kuzeye baktığından bazı kısımları karlı ve buzluydu. Aslında bu mevside böyle yol şartlarıyla karşılaşığımız için yine de şanslıydık. Yoğun kar yağışı altında bu yüksek yolların kapanacağı kesindi. Etrafımızda Munzurlar ve diğer karlı ve kayalık dağlar seyrediliyordu. Alıç, kuşburnu, ahlat, kavak ve yoğun söğüt ormanlarıyla örtülü muhteşem bir arazi vardı çepeçevremizde. Manzara son derece güzeldi. Vadi tabanına arabayı kaydırmadan sağ sağlim inip köprüden geçdikten sonra bu sefer de “Bakacak” köyüne doğru çok dik bir arazide zikzaklı yoldan tekrar irtifa almaya başladık. 2000 metre rakımlı tepeye vardığımızda “Şakaloğlu” köyü gözüktü. Köyü de geride bırakarak “Gazipınar”a devam ettik. Noktaya 1.2 km mesafede durup noktaya doğru inişe geçtik. İlk defa bir noktaya önce inip sonra geri tırmanacaktık. Hedefe koşarak ulaşıp gerekli rutinleri hallettikten sonra arabamıza geri tırmandık. Güneşin son ışıklarıyla Erzincan yoluna dönmüştük.

Ülkemizde gezilmeye görülmeye değer bir çok mekan var. Biz bunların arasında mümkün mertebe kimsenin uğramadığı yerleri ziyaret etmek istiyoruz. Çünkü, insanın kendi ülkesini tam anlamıyla tanımasının ancak böyle mümkün olabileceğine inanıyoruz. 40N 39E civarı da buna güzel bir örnek. Bu kadar uzak yerlerde, dimdik arazide kurulu ufak ve şirin köyler görmek hayret verici. Her yol sorduğumuzda öyle bir yere neden gitmek isteyebileceğimizi idrak edemediklerinden, bizden biraz şüphelenseler de güleryüzünü eksik etmeden yardım etmeye çabalayan candan insanlarımız işte böyle uzak ama güzel yerlerde hayatlarını sürdürüyorar.

40N 41E

8 Aralık 2008 Pazartesi

Erzurum’un ışıkları ufukta göründü. “Paşayurdu” sapağından sola içeri girip noktaya yaklaştık. Erzurum manzaralı bir noktada arabamızı parkedip geceledik.

9 Aralık 2008 Salı

Sabah erkenden kalkıp noktaya koştuk. Soğuk hava ve uzaklardaki karlı dağların manzarası uykumuzu dağıtmaya yetti. Dosdoğru ileriye 40N 42E’ye tam yol devam!

40N 42E

9 Aralık 2008 Salı

“Çobandede” köprüsünü fotoğrafladıktan sonra güneye “Muş” ve hemen soldaki “Emreköy” köy yoluna döndük. Dümdüz devam ettik. “Buğday” köyü de geçtikten sonra solumuzdan noktaya yönelen bir kanal yolu keşfettik. Fırsatı değerlendirip noktaya 600 metre kadar yaklaştık. Yeni gübrelenmiş (!) tarlanın ortasında kesişime ulaştık. Hızla aynı yoldan geri gelerek bize 40 km kazandıracak “Narman” rotasına yöneldik. Önümüzde uzun bir yol vardı. Doğu Karadeniz dağlarını aşıp Kaçkar dağlarına, 41N 41E’ye en yakın kasaba olan Çamlıhemşin’e gidecektik. Yüksek geçitlerden geçeceğimizden hava şartlarından bir hayli çekiniyorduk. Artvin’deki baraj inşaatı dolayısıyla günün belirli saatlerinde trafiğe kapatılan yolda takılıp iki saat kaybetmemek için de acelemiz etmemiz gerekiyordu. Kaçkarların geçit vermez yağmur ormanları bizi bekliyordu.

41N 41E

09 Aralık 2008 Salı

Kıpkırmızı peribacaları, dar kanyonlar, dik duvarlar, sarp dağlar, yemyeşil ormanlar, derin göller, yüksek şelaleler, coşkun ırmaklar, kiliseler, virajlı yollar…Tüm bunlar sanırım Narman’dan Çamlıhemşin’e yolculuğumuzda geçiğimiz muhteşem güzellikteki topoğrafyayı anlatmaya yeterlidir. Çoruh nehri üzerinde yapımı süren baraj inşaatlarından dolayı yolun güzergahı bazı yerlerde değiştirilmişti. Yüzlerce metre yükseklerde akıl almaz yerlerde iş makinaları çalışıyordu. Böylesine engebeli bir arazide sadece 200 metre rakımda ilerliyor olmamız da ilginçti. Düşük rakımı sayesinde civar bölgelere göre mikro klima özelliği taşıyan yörede turunçgillerden tutun pirinç ve zeytine kadar her türlü meyva yetiştirilebiliyor. Düz arazi olmadığından, köy evleri kaya duvarlarına çakılı kazıkların üzerine inşa edilmiş. Adeta bir jeoloji açık hava müzesi gibi etrafımızı çevreleyen kıvrılıp bükülmüş, kırılmış tortul kayaçların arasından hızla akıp giden Çoruh ise dünyanın rafting için en elverişli ikinci nehri.

Artvin barajının kalın gövdesinin inşaatı tamamlanmak üzereydi. Yüksele alçala virajları birbiri arkasından geçerken yanıbaşınımızdaki uçurumlara fazla bakmamaya çalışıyor, her dönemeçte firenlerimizin tutması için dua ediyorduk. En sonunda dağları geride bırakıp Hopa üzerinden Karadeniz’e vardığımızda 36 saat boyunca aralıksız devam edecek şiddetli yağmur başladı.

Ayder yaylasına yaptığımız kısa bir ziyaretin ardından noktaya en yakın pozisyondaki “Ortan” köyüne ulaşıp yağmurun sesiyle derin bir uykuya daldık.

10 Aralık 2008 Çarşamba

Sabah uyandığımızda yağmur hala devam ediyordu. 500 metreden yüksek kesimlerde ise kar yağıyordu. Günün tamamını iyi hava bekleyerek geçirmek zorunda kaldık. Dik ve geçit vermez arazide sırılsıklam yağmur ve karın altında kesişime ulaşmak imkansızdı. Ortanköy ve Çamlıhemşin arasında dolandık durduk. Yağış şiddetini kaybetmeden gün boyu sürdü. Meteorolojiden aldığımız bilgiler ne yazık ki 11 Aralık’ta da benzeri bir havanın devam edeceğini söylüyordu. Ankara’dan 1600 km yol yapıp da noktaya ulaşamadan dönmek mi? Hiç sanmıyorduk! Ertesi gün şiddetli yağış da olsa kesinlikle denemeye karar verdik.

11 Aralik 2008 Perşembe  

41N 41E için Türkiye’de şimdiye kadar ulaştığımız en zor nokta diyebiliriz: 60 dereceye varan dik eğim, dikenli böğürtlenler, şimşir ağaçları, ladinler, rhododendronlarla dolu geçit vermez orman, soğuk, karlı ve ıslak hava. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın da en sık ormanlarının birinde daha önce kimsenin ayak basmadığı bir yerdeydik. Dünyanın doğal yaşamı korumada öncelikli 100 noktasından biri olan Fırtına vadisinin balta girmemiş yamaçlarında insanoğlunun yeri yoktu.

Sabah 06:30’da kalktığımızda mucizevi bir şekilde yağışın durduğunu ve bulutların dağıldığını farkettik. Uzaklardaki tepelere güneş doğuyordu. Yüksek kesimler de bembeyaz bir örtüye bürünmüştü. Biz de bu beyaz ve geçit vermez dünyaya doğru imkansızı başarmaya gidecektik. Haritamızda “Ortan” köy yolundan sağa doğru ayrılan bir patika tespit ettik. Bu patika bizi 680 metre yükseklikte tek bir dağ evine çıkardı. Buraya kadar herşey yolunda gitti. Evin yukarsında da yer yer patikalar bularak 900 metrelere ulaştık. Arazi çok eğimliydi ve bu noktadan sonra doğayla aramızda gerçek bir müsabaka başladı. Sanki orman bize geçit vermek istemiyordu. Balta ve budama makasımızı çıkarttık, ancak ayağımız bitkilerin dallarından yere bile basamıyordu. Göremediğimiz zeminin üzerinde yerden resmen 2 metre yükseklikte kar altında kalmış dalların altlarından ve aralarından çarezisce geçmeye çabalıyorduk. 1 metre ilerlemek bile dakikalarımızı alıyordu. Bitkilerle bu şekilde cebelleşirken, Derya noktaya 30 metre kaldığını müjdeledi. Kesişim tam önümüzdeki bir ladin ağacının altındaydı. Fakat önümüzdeki bitkiler ve ağaçlardan o tarafa geçmek neredeyse imkansızdı. Sallanan dallardan kafamıza kar yağıyordu. Sırılsıklam olmuştuk. İnanılmaz derece zor bir şekilde, ter içinde kalarak çalıların arkasına dolaşmayı başardık. Dallar ve sarmaşıklar kollarımıza ayaklarımıza dolaşıyor bizi adeta olduğumuz yere mıhlıyordu. Sadece bu etap bile yarım saatimizi aldı. Gerçi başımıza gelecekleri kabullenerek gelmiştik bu ıssız ormanın derinliklerine. Buraya ait olmadığımız aşikardı. İnsanüstü bir çaba göstererek noktaya ulaşmayı ve hatta keskin bir şekilde 41N 41E koodinatlarını GPS’imize okutmayı başardık. Sevinçten birbirimize sarıldık sıkı sıkı. Hiç kimsenin ayak basmadığı ve basamayacağı bu yoğun yağmur ormanı dokusunda büyük bir başarıya imza atmıştık! Ancak henüz yolun yarısı tamamlanmıştı. Hayatta kalmak için şimdi aynı yerlerden bir defa daha geçmemiz gerekecekti. 350 metrelik karlı, kaygan, geçit vermez orman örtüsüyle kaplı dik bir iniş önümüzde uzanıyordu. Son bir gayretle tüm engelleri aşarak dağ evine dönmeyi başardık. Buradan sonra bizi aşağıya, arabamıza ulaştıracak patika adeta otoyol gibi geldiğinden koşarak aşağıya indik. Sırılsıklam olan elbiselerimizi kurutmak ve yorgun bedenlerimizi dinlendirmek için Çamlıhemşin’de kahveye gittik.

Bu noktaya ulaşırken yaşadıklarımız, gördüğümüz muhteşem manzaralar, yayla evleri, mantarlar, porsuk ağacları bize unutulmayacak bir tecrübe yaşattı. Kaçkarların vahşiliği çok güzel ama insan yaşamının idamesi için bir o kadar da zorlu bir bölge. Malzemelerimizi de en zorlu koşullarda deneme olanağı bulduk: yağmurluk eldivenlerimiz, tozluklarımız, su geçirmez ceketlerimiz ve botlarımız çok işe yaradı.

Sahile ulaştıktan sonra yönümüzü batıya orduya doğu çevirdik. Kaybettiğimiz bir günden dolayı 41N 40E deniz hedefini pas geçmek zorunda kaldık. Görele yakınlarındaki 41N 39E noktasına ulaşıp gecelemeye çalışacağız.

41N 39E

11 Aralık 2008 Persembe

41N 40E deniz noktasından hem tekne bulamadığımız hem de vaktimiz kalmadığı için vazgeçmek zorunda kaldık. 41N 39E’ye yaklaşmak için sahilden devam ettik. Görele’den “Çanakçı” kasabasına doğru 28-04 karayolundan güneye döndük. Görele deresi solumuzdan yola paralel akıyordu. Google Earth ve haritalarımızdan anladığımız kadarıyla 5km sonra “Terziali” ve “Ataköy” istikametine bağlantı vardı. Ancak böyle bir yol bulamadık. Bunun üzerine dere kenarında uygun bir yere parkedip yattık.

12 Aralık 2008 Cuma

Sabah Görele yönüne dönerek noktaya 500 metre mesafede dereyi geçen bir asma köprü bulduk. Buradan karşıya geçip karşımızdaki dik yamaçtan bir yola çıktık ve sonrasında sırta ulaştık. Sırttan aşağıya inerek noktayı bulduk. Dik ve dikenli çalılı araziden geçerken budama makasımız yine çok yardımcı oldu. Aslında oldukça kolay bir noktaydı. Doğrusu böyle hedeflere ulaşmak için detaylı haritalara hiç ihtiyaç yok, kurtlar da hayatı falan tehtit etmiyor. Mantığınızı kullanın yeter.

41N 37E

12 Aralık 2008 Cuma

Ünye’yi geçtikten sonra “İkizce” istikametinde güneye döndük. Bu yol İkizce’yi geçtikten sonra bizi dosdoğru noktanın 500 metre yakınına götürdü.

13 Aralık 2008 Cumartesi

Geceyi geçirdikten sonra sabah erkenden hareket ettik. 20 dakikada dik sayılabilecek bir araziden noktaya indik ve arabamıza geri döndük. Hızla sahilden son hedefimize, 41N 36E’ye yöneldik.

41N 36E

13 Aralık 2008 Cumartesi

“Kavak”ta yediğimiz harika menemenden sonra “Bükceğiz” köyü sapağından güneye yöneldik. Tren yolunu geçip asfalt yoldan noktayı hedefleyerek devam ettik. Köyden sonra 1.2 km mesafe kala arabamızı parkedip hareket ettik. Karadenizin artık alıştığımız sık çalılık arazilerinde noktaya ulaşmak için ine çıka uzunca bir yolculuk yaptık. Karlı bölge gürgen ve meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Bir yandan batıya doğru uzaklarda yeşil tepelerin üzerini örten sisi seyrediyorduk. Yolda gördüğümüz DSİ baraj göletini de fotoğrafladıktan sonra arabamıza dönüp Ankara’ya evimize doğru direksiyon sallamaya başladık.

8 günlük heyecanlı yolculuğumuz da burada sonlandı. 2670 km yol katettiğimiz bu gezimizde çok ilginç yerler gördük, yükseklerden, sapalardan geçtik. Kış mevsiminin zorlu koşullarına ve kısa günlere rağmen 10 kesisim noktası ziyaret etmeyi başardık. 3 yeni noktanın da keşfini yaparak ülkemizde ziyaret edilen toplam nokta sayısını 79’a çıkarttık. Doğrusu, bu büyük maceramızın tadı damağımızda kaldı. Yenisini şimdiden iple çekiyoruz!

Tolga KANIK

Comments are closed.