Kızılkaya (3725m) Batı – Güney Batı Yüzü 28 Ekim 2001, Aladağlar

Kategori: Dağcılık | Şubat 21, 2013
Kızılkaya (3725m) Batı – Güney Batı Yüzü 28 Ekim 2001, Aladağlar için yorumlar kapalı

Vahşi dağın ufacık doruğuna dikilip muhteşem manzarayı hayranlıkla izledim. Civar dağlara doğru görüş mesafesi neredeyse iki yüz kilometreydi. Zor bir tırmanış olmuştu ve daha önümde ondan da zor bir dönüş yolu vardı.

Gizli Zirvede Yalnız Başına

Sabah Demirkazık köprü sapağında minibüsten indiğimde hava çok soğuktu. Aladağlar cam gibi parlak gökyüzünün altında bir uçtan bir uca önümde uzanıyordu. Önce bulunduğum yerden görebildiğim Sokullupınar kamp alanına ulaşacak oradan Karayalak vadisine yükselip uygun bir noktada bivaklayacaktım. Vadiye ulaşmak için önce asfalttan yürüyerek Demirkazık Köyü’ne oradan da patika takip edilerek Sokullupınar’a çıkılır. Bense sabah mahmurluğu ağır basınca uzun asfalt yolu ve patikayı takip etmektense kamp yerine doğru dümdüz araziden yürümeye karar vererek yola koyuldum. Çok geçmeden de bu kararıma pişman oldum. Engebeli arazide in çık derken zaman kazanmak yerine zaman kaybettim. Ama en sonunda öğleye doğru Sokullupınar’a vardım. Yaz kampları çoktan sökülmüştü. Yazın her gün kalabalık olan kamp yerini böyle ısssız görmek garibime gitti ve her zaman olduğu gibi sessizlik uykumu getirdi. Uzanıp iki saat kadar uyudum. Sonra kalkıp vadiye doğru yürümeye devam ettim. Yüküm bu sefer fazlaydı. Çanta yerinden kalkmıyordu. Rotanın çok dik olduğunu bildiğimden iniş gerekebilir diye statik ip bile getirmiştim. Başka ip bulamamıştım malesef. Esnaf dağcılığı böyle işte, ödünç malzemeyle bu kadar oluyor. Meret bir de ağırdı ki. Sahip olduğum yegane sikkem yetmez diye Dayı’mdan da bir kaç sikke ödünç almıştım. Olur da kullanırsam yerlerine yenilerini satın almam gerekecekti ama tabii ki can güvenliği denk bütçeden çok daha önemliydi. Uzunca bir yolculuktan sonra Kızılkaya Batı yüzünün yakınında, yaklaşık 3100 metre irtifada rota manzaralı uygun bir düzlük bulup bivağımı attım.

Gece sıcaklık daha da düştü. Uykuya dalmam uzun zaman aldı. Yaklaşık on iki saat tulumun içinde kaldım ve hareketsizlikten inanılmaz derecede sıkıldım. En sonunda sabahı ettim ve hedefime doğru yola koyuldum. Rota kısmında tarif ettiğim batı yüzünü önceleri patikadan geçip giderken dürbünle defalarca incelemiştim. Yüzün tamamını kaplayan Mısır piramitlerinin basamaklarına benzer ama insan boyundan daha yüksek, geniş ve dik setler çok çürüktü ama tırmanması da zevkli gibi görünüyordu. Yapacaktık bir şeyler artık. Macera istemeseydim tek başına buralara kadar gelir miydim?

Batı yüzünün dik çarşaklarından setlere doğru yükselmeye başladığımda bu işin uzun zaman alacağını anladım. Zorlu etaplar beni bekliyordu. Dağın bu kısmında bir yerlerde zirveye kadar götüren babalar olduğunu duymuştum. Söylentilere kulak asmamak mümkün değildi: babaları kaybeden babalara gelirmiş, zirveye giden en güvenli ve basit rota buymuş, aksi halde tırmanış çok tehlikeli bir hal alabiliyormuş. Ben de bu babaların bir kısmının benim çıkacağım rotayla çakıştığına ister istemez kendimi şartladığımdan zor durumda kalıp da iki tane baba görünce hemen yanlarına koştum; birisi az kalsın ölümüme neden oluyordu! Az sonra anlatırım.

Kayayla ilk temas. Setlerin dibine gelince  kaya tırmanış ayakkabılarımı giydim. Gökyüzü masmavi tepemde parlak bir güneş olmasına rağmen hem hava, hem de kaya soğuktu. Zaten bulunduğum yükseklikte yeni yağan mevsimin ilk karı da erimemişti. Setlerin kah solundan, kah sağından kimi zaman bağrından kafama göre tırmanmaya başladım (genel zorluk III+, IV). Kaya tırmanış antrenmanı olması adına pek de kolaya kaçma çabam olmasa da dönüşte buralardan nasıl ineceğimi sormadan edemiyordum kendime.

Setler ve Batı yüzü nihayet bitti ve Batı sırtına ulaştım. Şimdi sırttan arkaya Karayalak vadisinden görülemeyen Güneybatı yüzüne geçip devam etmem gerekiyordu. Sanki bir binanın köşesinden eğilip arkaya bakar gibi ayakta durmakta zorlandığım sarp sırttan kafamı öbür tarafa uzattım. Daha önce hiç inceleyemediğim iki yüz metrelik son zirve etabı beni öyle ürküttü ki ilk düşündüğüm şey geri dönmek oldu. Ama sonra solumdan uygun bir geçiş görüp devam etmeye kendimi ikna ettim. Dönüş gerçekten çok zor olacaktı. Önce bulunduğum noktadan biraz aşağıya inip zirve istikametine doğru yan geçtim sonra da çok dik külahlardan dikkatli bir şekilde tırmanmaya devam ettim. Burası kışın ilk yağan toz kar ile buz pateni pistine dönüşüyor olmalıydı. Bitmez tükenmez setlerin üzerinde son bir kaç stresli hamleyi de  (IV+) tamamladıktan sonra nihayet en üstteki görece geniş sete ulaştım. Aşağılara bakıp da sarp yamaçları görünce içimi bir korku sardı. Aslında teknik anlamda fazla bir zorluğu olmayan böyle bir tırmanış, kayanın çürüklüğü, yüzlerce metrelik uçurumların verdiği boşluk hissi ve de yalnız olmak gibi faktörler bir araya gelince psikolojik anlamda çok yıpratıcı olabiliyor.

Sete varmıştım, iyi ama zirve nerdeydi? Bu ana kadar kendimle verdiğim mücadeleyi kazanıp üzerimdeki baskıya direnebilmiştim. Ancak şimdi karşımda son bir sınav duruyordu: doğru zirveyi bulmak! Önümde birbirine bağlantısız bir sürü zrivecik vardı ve doğrusunu söylemek gerekirse bunların hangisinin gerçek zirve olabileceği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Hamama giren terler deyip birbirinden çürük ve boşluklu bu zirvecikleri tek tek tırmanıp geri geri sete inerek en sonunda ana zirveye çıkmayı başardım. Tüm tırmanışın en sevdiğim anı gelmişti. Vahşi dağın ufacık doruğuna dikilip muhteşem manzarayı hayranlıkla izledim. Civar dağlara doğru görüş mesafesi neredeyse iki yüz kilometreydi. Zor bir tırmanış olmuştu ve daha önümde ondan da zor bir dönüş yolu vardı. Endişe dolu duygu ve düşüncelerimi aynen zirve defterine kaydedip inişe başladım. Dört bir tarafımdan çürük kaya ve uçurumlarla çevrilmiş gibi hissediyordum kendimi. Neyseki benim bir ipim vardı. Bana güven veren, yüreğime soğuk su serpen dağdaki can dostum ip.

Henüz Güneybatı yüzünden sırta ulaşmamışken aşağılarda bir yerlerde bir baba gördüm ve yanına rahatça gittim. Sonra ileride bir tane daha gördüm ama bu baba diğerine göre çok alnlamsız bir yerde gibi duruyordu. Yine de vardır bir mantığı, belki devamı rahattır deyip, babaya ulaşmak için yedi-sekiz metrelik zor bir etabı geri geri inmeye yeltendim. Tam çoğu bitti azı kaldı derken, aşağı bir hamle daha yapmak üzere ellerimle kayaya yüklendiğim anda sağ elimle tuttuğum tutamak kopuverdi. Aynı anda sağ ayağım da kayınca dengemi yitirip sol elim ve ayağımla kapı menteşesi gibi geriye doğru açıldım. Aşağıya bakıp yüzlerce metre boşluğu görünce dehşete kapıldım ama soğuk kanlılığı elden bırakmayarak dengemi toparladım ve kapıyı kapattım! Eğer sol elimdeki kaya da kopsaydı sonum hiç de iyi olmayacaktı! Nihayet meşhur babaya vardım ama varmaz olaymışım. Uzaktan konumu ne yazık ki tam olarak anlaşılamayan baba o kadar anlamsız bir yerdeydi ki buradan inmenin imkanı kesinlikle yoktu. İnsan hayatını tehlikeye atan böyle yanıltıcı bir işareti hangi aklıevvel dağcı yerleştirmiş olabilirdi. Uçurumun orta yerinde kalakalmıştım. Uğraşa ede oradan in, buraya çık derken en sonunda Batı sırt hattına sağ salim ulaşmayı başardım. Buradan bakınca Batı yüzündeki korkutucu setlerden geri geri inmektense, sırtın alt kısımlarından dolaşarak aşağıdaki geçide varmak çok daha mantıklı geldi. Ama o da öyle çantada keklik bir iş olmayacktı. Saatlerdir ayağımda olan dar tırmanış ayakkabıları yüzünden çok canım yanıyordu. Ayak parmaklarımdaki acı artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Biraz daha inip riskli etapları geride bıraktıktan sonra onları çıkartıp botlarımı giydim. Az daha iniş yapıp da tam “oh herşey bitti” derken önümde bir uçurum daha beliriverdi! İniş malzemelerini kullanma vakti gelmişti. Perlonla kayaya geniş ve sağlam bir emniyet atıp yirmi metre iple iniş yaparak başka bir sete ayak bastım. Tehlike ve stres bu sefer gerçekten sona ermişti. Saatler sonra rahat bir nefes almıştım. Yorgun bedenimle geçitten bivak malzemelerimi bıraktığım kayanın başına gittim. Uyku tulumumun içinde, rüzgar açıkta kalan kulaklarımı dondururken çayımı yudumlayıp eserime gururla bakma zamanı gelmişti artık.

Malzeme

5 adet sikke, 50 metre statik (!) ip, kask, kaya tırmanış ayakkabısı, bırakma perlonları, 3 adet kilitli karabina, ATC iniş aleti, emniyet pursiği, kaya çekici, emniyet kemeri, kamp ve bivak malzemeleri.

Hava Durumu

Hava Gündüzleri yaklaşık 10 derece geceleri -5 ºC civarıydı. Tırmanışın tamamında hava açık ve güneşliydi. Rüzgar yoktu.

Rota

Kendini uzaktan bile tam olarak göstermeyen adeta gizli bir dağ olan Kızılkaya’nın dibine ulaşmak için Karayalak vadisinden yükselin. Patikanın kuzeye doğru yöneldiği noktada ileriye (doğuya) baktığınızda iki zirve ve onların da arasında sarp bir geçit görürsünüz. Soldaki zirve Kızılkaya sağdaki ise Karasay’dır. Bu iki dağın arasındaki geçidin solunda kalan setli yüz Kızılkaya’nın Batı yüzüdür. Geçitten Kızılkaya zirvesine doğru devam eden sırt ise Batı sırtı adını alır.

Sevgiyle Kalın

Tolga Kanık

Comments are closed.